Aşağılık Kompleksi ; toplumda yaygın olarak görünen psikolojik bir rahatsızlık olarak bilinir. Aşağılık kompleksi kişinin kendini karşısındaki kişilere göre yetersiz, beceriksiz, bilgisiz, ve eksik hissetme durumudur. Bu durumun ileri boyutları insanı hayattan soyutlamaya kadar gidebilen bir psikolojik rahatsızlık olarak tezahür edebilir. Aşağılık kompleksinin sebeplerinden birinin, kişinin çocukluğunda ebeveynleri tarafından maruz kaldıkları yeterlilik konusundaki yanlış tutumların olduğu biliniyor. Aşağılık kompleksini psikoloji literatürlerine katan ve bu kuramı geliştiren kişi bireysel psikoloji ekolünün kurucusu Avusturyalı psikiyatrist Alfred Adler’dir. Adler, bütün gelişme dönemi süresince çocuğun ebeveyni ve genel dünyayla ilgili bir yetersizlik duygusu hissettiği kavramını geliştirmiştir. Bununla beraber Aşağılık kompleksinin tam aksi olan bir de Üstünlük kompleksi vardır ama buna değinmeyeceğiz.
Bizim bu konuyu ele almamızın sebebi aslında aşağılık kompleksinin psikolojik rahatsızlık boyutundan çok , ikili ilişkilerde oynadığı rolü ve bunun boyutlarını incelemektir.
Aşağılık kompleksi , aslında karşısındakinin üstünlüğünü gören kişinin kendisine kızmasıdır. Her insanın kendinde geliştirmeyi istediği özellikleri vardır. Kişi çabalayarak az ya da çok geliştirmeyi istediği özelliğini geliştirir. Aşağılık kompleksinin en şiddetli hissedildiği nokta da tam da burasıdır. Kişi geliştirmek için onca çaba sarf ettiği özelliklerini bir başkasının hiç çaba göstermiyormuşçasına sergilediğini gördüğünde o kişiye karşı hınç ile dolar ve adeta kendi içinde yangına düşmüş gibi hisseder. Aşağılık kompleksi kanımca şu duyguların toplamından oluşmaktadır: Kıskançlık, kin ve nefret.
Mesela aşağılık kompleksine giren bir insan çok kitap okumasına rağmen kompleksine girdiği kişinin okuduğu bir kitabı bile çekemez. O bir kitap bile gözüne kendi okuduğu yüzlerce kitaptan daha çok gelir. Kitap okumak eylemi bu kompleksi örnekleme noktasında fazlasıyla basit olsa da böyle derin ve çok fazla duygunun iç içe geçtiği bir sendromu , daha da derinleştirmemek için mümkün olduğu kadar basit örneklerle zihnimizde canlandırmak çok daha isabetli olacaktır.
Arkadaşının kitap okuması karşısında aşağılık kompleksine giren kişi tam olarak şu duyguları yaşamaktadır. Arkadaşının kültürlenmesini kıskanmak, ona bu tutumundan dolayı kinlenmek, onu kendisinden daha kültürlü gördüğü için ondan nefret etmek ve kendisini bu konuda yetersiz hissettiği için kendinden de nefret etmek.
Aslında aşağılık kompleksi kişinin kendini yetersiz hissetmesinin çok daha gelişmiş bir varyantıdır. Özgüven sahibi ve hayatta bazı şeyleri başarabilmiş kişiler ve de kendini gerçekleştirme konusunda somut adımlarla ilerlemekte olan kişiler aşağılık kompleksine nadiren girerler. Bu da onların güçsüz , yılgın ve bitkin zamanlarına denk gelirse. Böyle kişiler de elbette kendilerini çoğu konuda yetersiz görebilirler ancak , yukarıda saydığımız duyguları yaşamazlar. Onlar ilk etapta kendilerinde gördükleri yetersizliği kabul ederler. Daha sonra bu eksikliği nasıl kapatabilecekleri konusunda düşünürler, ve en sonunda bunu uygularlar. Tabi ki bu saydıklarımız süreç isteyen meselelerdir. Öte yandan aşağılık komplekslerine giren insanlar kendilerinde eksiklik gördükleri zaman değil, karşılarındakilerin fazlalıklarını gördükleri zaman da bu komplekse girerler. Eğer mesele sadece kendi eksiklerini bir başkasında görüp bunu düzeltme olsaydı hiç kimse aşağılık kompleksine girmezdi. Burada işin içine giren çekememezlik , haset ve kıskançlık duygularıdır ki , işte bu da aşağılık kompleksinin ta kendisidir.
Aşağılık kompleksine giren kişi ister özgüvenli olsun ister olmasın, ilk etapta her şeyden önce karşısındakiyle çatışır. Fikir çatışmasına girişir. Eksik olduğu konuyu hemen fark edip bunların dışında yeterli olduğunu düşündüğü konular hakkında konuşmaya başlar. Eğer komplekse giren kişi ilk etapta bu çatışmada kendi silahlarıyla başarıya ulaşabilirse egosu tatmin olacak ve bu küçük fikri tartışma bitecektir. Ama eğer ki komplekse giren kişinin kendi silahları yeterli gelmemişse , yani karşısındaki kişi o konularda da üstün ise işte o zaman kahramanımızın yaşadığı duygular tam manasıyla bir aşağılık kompleksine dönüşür. Bu noktadan sonra artık kahramanımız için geri dönüş yoktur. Çatışma ortamı bir süreliğine bitmiştir artık. İşte bu noktadan sonra yukarıda saydığımız kıskançlık , kin ve nefret duyguları şiddetlenmeye başlar. Çünkü kahramanımız kişisel gelişim konusunda , kültür ve entelektüellik konusunda karşısındaki kişiye yenilmiştir. Bu yenilginin en kötü tarafı da mağlup olduğu kişiyle günlük hayatta iletişiminin devam edecek olmasıdır. Böyle olmasaydı mağlubiyetin bir yaptırımı olmazdı.
Aşağılık kompleksine giren kişiler hakkındaki bir diğer gözlemimiz de bu kişilerin bir süre sonra artık komplekse girdikleri kişilerle mücadeleye girememesidir. Kişi artık yenilgisini kabullenmiştir ve her türlü fikri tartışmadan, çatışmadan kaçar. İyi bildiği konularda bile karşısındaki üstün olan kişiyle tartışamaz. Çünkü yaşadığı eziklik duyguları onu örselemiştir. İçinde bulunduğu bu halin etkisiyle artık o kişiyle yan yana gelmeye bile tahammül edemez ve o kişiden uzaklaşma yoluna gider. O kişiyle olan ilişkilerini bitirmek ister ve nitekim zaman da ona yardımcı olur ve ilişkilerini koparır. Eğer ilişkilerini , samimiyetini tamamen koparamayacak durumda olursa o zaman ne olur? Kişi aşağılık kompleksini pasif bir şekilde ve sözünü ettiğimiz o üç duyguyu sürekli yaşayarak devam eder.
Güzel bir çalışma olmuş kardeşim başarılarının devamını dilerim.
YanıtlaSilBu konu hakkındaki analizlerinizi çok doğru ve yerinde buldum. Anlatım uslûbunuz da gayet akıcı. Başarılarınızın devamını diliyorum.
YanıtlaSil