İMAM GAZÂLÎ
DOĞUMU,
GENÇLİĞİ , NİZAMİYE MEDRESESİ
Ebû Hâmîd Muhammed El-Gazâlî , Eş’arî kelamcısı, Şafii
fakihi, mutasavvıf, filozoflara yönelttiği eleştirilerle tanınan 11. Yy yüzyil
ve 12. Yy ın başlarında yaşamış büyük İslam , düşünürüdür.
450 (1058) yılında İran’ın Horasan bölgesinde, yetiştirdiği
âlimler ve devlet adamlarıyla tanınan Tûs’ta (bugünkü Meşhed) dünyaya geldi.
Künyesi Ebû Hâmid’dir Ben Gazâle denilen bir köydenim” demiştir.
Babası , Gazzaliyi dilediği gibi okutmaya ömrünün
yetmeyeceğini anlayınca bir sûfî dostundan oğlunun eğitimiyle ilgilenmesini
rica etti. Gazzâlî okuma yazma, Kur’ân-ı
Kerîm’in ezberlenmesi, dil bilgisi ve aritmetik gibi alanlarda dönemin
geleneksel ilk öğrenimini bu baba dostunun desteğiyle görmüştür. Ayrıca gerek
babasının gerekse yeni ilk hocasının zühd ve tasavvufa eğilimli ruhî
yapılarının daha çocukluk döneminde Gazzâlî’nin mânevî hayatını etkilediğini ve
ileride teşekkül edecek olan tasavvufî kişiliği üzerinde müessir olduğunu
düşünmek mümkündür.
Es‘ad el-Meyhenî adlı bir dostunun
kendisinden naklen anlattığına göre Gazzâlî, beş yıl süren Cürcân’daki
öğreniminden sonra bir kafile içinde Tûs’a dönerken soyguncular tarafından
yolları kesilir ve her şeyleri alınır. Gazzâlî eşkıyanın peşine düşer ve
reislerinden hiç olmazsa ders notlarının (ta‘lîka) geri verilmesini ister;
Cürcân’a sırf o notlardaki bilgileri edinmek için gittiğini söyler. Eşkıya
reisi, bilgileri hâfızasına yerleştirmek yerine kâğıtlarda bırakmasından dolayı
onunla alay eder; notlarını da geri verir. Bu eleştiriyi Allah’ın bir ikazı
sayan Gazzâlî üç yıl içinde notların tamamını ezberlediğini
belirtir. Bu hatırayı Nizamülmük de nakletmiştir.
Bu yıllara Gazalinin
ilk kalem denemesi Taʿlîḳa dır. İçeriği hakkında bilgimiz yoktur.
Selçuklu veziri Nizamülmülk ; gelenksel olarak parlak öğrencilere burs
verme geleneğini devam ettiriyordu. Gazzâlî, ilmî
imkânlar yanında muhtemelen böyle bir maddî imkânı da kullanmak düşüncesiyle 1080 Tûslu bir
grup gençle birlikte Nîşâbur’a giderek buradaki Nizâmiye Medresesi’ne girdi ve
dönemin en tanınmış kelâm âlimi olan İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî’nin öğrencisi olma şansını elde etti.
Buradaki medresede birçok ilim tahsil etti. Hocası Cüveyni
onu felsefeye ve kelama teşfik etti. Çünkü hocaları Gazzali’nin çok yetenekli ,
aşırı zeki ve çok güçlü bir hafızası olduğunu anlamışlardı. “Gazzâlî derin bir denizdir” diyen hocası ona sempati duymakla birlikte söylendiğine göre
için için onu kıskanmaktan da kendini alamazmış. Gazali’nin bu sırada
yazdığı el-Menḫûl adlı fıkıh kitabını inceleyen Cüveynî eseri çok
beğendiğini, “Beni sağken mezara gömdün; ölümümü bekleyemez miydin?” şeklindeki sözleriyle ifade etmiştir.
Gazzâlî’nin tasavvufî kişiliğinin oluşma döneminin
başlangıcını tespit bakımından önemli bir nokta da onun Nîşâbur’daki öğrenimi
sırasında, Nîşâbur sûfîlerinin meşhurlarından biri olan Ebû Ali el-Fârmedî’den öğrenim görmesidir. Bu sebeple Gazzâlî’yi tasavvufî pratiklere
yönelten kişinin Fârmedî olduğu söylenir.
Gazali ; 28 yaşındayken devrin büyük devlet adamı
Nizamülmülk’ün karargahına gitmiştir. Nizamülmülk ; henüz çok genç olmasına
rağmen Gazali yi büyük bir saygı ve hürmetle karşıladı. Çünkü ondaki kapasiteyi
ve zekayı daha medresedeyken fark etmiş, haberini almıştı. Nizamülmülk ,
Gazali’den o dönem Sünni yönetime karşı baş kaldıran Batınî tehlikesine karşı
bir Şafii olarak yararlanmak istemiştir. Gazali burada 6 yıl kalmıştır ve ününe
ün katmıştır.
1091 de vezir tarafından Bağdat Nizâmiye
Medresesi baş müderrisliğine tayin edilen Gazzâlî, buradaki çalışmaları
sırasında dindarlığı ve faziletiyle tanınan Halife Muktedî-Biemrillâh’ın ilgi ve desteğine mazhar oldu. Burada bilgisi ve edindiği
öğrenci topluluğuyla kısa sürede ün ve saygınlık kazandı. Burada 4 yıl
Bağdat Baş Müderrisliği yaptıktan sonra tasavvufa yöneldi ve müderrisliği
bırakarak Şam’a gitti. Daha sonra buradan Hacca gitti.
Hac sonrası Şam'a döndü
ve buradan Bağdat yoluyla tekrar Tus'a
geçti. Şam ve Tus’ta bulunduğu sürede uzlet yaşamı sürdü
ve tasavvuf alanında ilerledi. Bağdat’tan ayrılışından 11 yıl sonra,
1106 yılında Nizâmülmülk'ün oğlu Fahrülmülk'ün ricası üzerine Nişabur
Nizamiye Medresesi'nde tekrar eğitim vermeye başladı. Buradan kısa süre sonra Tus'a
dönerek yaptırdığı tekkede müritleriyle
birlikte sufi yaşamı sürdü.
Gazzâlî, 1111 (Hicri 505) yılında doğum
yeri olan İran'ın Tus şehrinde öldü
Birinci Haçlı seferi Gazali
hayattayken yapılmıştır. Gazali 40 yaşındayken Haçlılar Antakya’yı
kuşatmışlardır. Bir yıl sonra ise Kudüs’ü ele geçirmişlerdir.
Haşhaşîler tarikatının
kurucusu Hasan Sabbah ve İranlı gök bilimci, şair Ömer
Hayyam da Gazzâlî ile aynı çağda yaşayan tanınmış kişilerdir.
Aynı zamanda 1071 yılındaki
Malazgirt savaşı da yine İmam Gazalî’nin yaşadığı dönemde yapılmıştır.
İMAM GAZÂLÎ GÖRÜŞLERİ , ESERLERİ VE BUNLARIN
MAHİYETİ
Gazzâlî’nin kelâm,
felsefe, Bâtınîlik ve tasavvuf hakkındaki son çalışmalarının kendisini
ulaştırdığı sonuç, onun zihin ve ruh dünyasında kelimenin tam anlamıyla bir
bunalıma yol açtı. Bağdat Nizâmiye Medresesi’nin “şöhreti ve saygınlığı
neredeyse uluların, emîrlerin ve hilâfet merkezinin ününü bile geride bırakan”
(Sübkî, IV, 107) bu büyük müderrisinin dışarıdan bakıldığında son derece
başarılı ve mutlu görünen hayatı gerçekte gün geçtikçe için için büyüyen
şüphelerle, fikrî bunalımlarla altüst oluyordu. Aslında el-Münḳıẕ’da
belirttiğine göre (s. 2) şüphecilik onun tabiatında vardı. Nitekim gerçeği
arama iştiyakının kendisinde daha gençlik dönemlerinden itibaren mevcut
olduğunu belirtir. Muhtemelen ilmî başarı ve şöhretinin uzun müddet üzerini
kapattığı bu şüphe temayülü dört yıllık müderrislik döneminin sonlarına doğru,
temelden kavradığı tasavvufun kendisini derinden etkilemesiyle yeniden ve çok
daha etkili bir şekilde ortaya çıkmıştır. Kendi ifadesine göre şüphesi sadece metafizik ve bilgi
problemleriyle ilgili değildi; ayrıca ahlâkî bakımdan da kendini sorguluyor ve
dünya alâkalarına boğulduğunu, faaliyetlerinin en güzeli olan eğitim ve öğretim
çalışmalarında bile hiç de önemli olmayan, âhiret yolu için faydası bulunmayan
ilimlere yönelmiş olduğunu, öğretimdeki niyetinin tamamıyla Allah rızâsı
olmadığını, makam ve şöhret arzusunun da bulunduğunu fark ediyordu. Bakın
burası çok önemlidir. Çünkü Gazali , hayatta kendini gerçekleştirip, genç yaşta
büyük bir ilme ve şöhrete kavuştuğu halde , bunun tadını çıkarmak yerine
yaptıklarının Allah rızasından soyut olduğunu düşünüp , hem fikri hem ahlaki
konularda bir bunalıma girdi. Bu yüzden
defalarca Bağdat’tan ayrılmaya niyetlendiyse de ününü ve mevkiini terk etmeye
razı olmayan nefsiyle altı ay mücadele etmek zorunda kaldı. 488 Recebinde (Temmuz
1095) başlayan bu şüphe krizi giderek psikolojik depresyonlara hatta fizyolojik
rahatsızlıklara yol açtı. Ders anlatmakta zorlanıyor, iştahsızlık ve
hazımsızlık çekiyor, takatten düşüyordu. Tabipler, bir süre uyguladıkları
ilâçlı tedavinin sonuç vermediğini görünce hastalığın psikolojik sebeplerden
kaynaklandığı, tedavisinin de o yolla olması gerektiği kanaatine vardılar.
. İmam-ı Gazali edebi yönü
incelediğinde Mısırlı bilim adamı Abdurrahman Bedevi Gazzali'nin 457 adet eser
yazdığını dile getirmiştir. 75 adet kitabı ise günümüze kadar gelmiştir.
Gazalî gerçeği bulmak isteyenlerin
dört gruba ayrıldığını ve her birinin hakikati aradığını gördü .bunlar:
1. Kelamcılar
2. Batınîler
3.Felsefeciler
4. SûfÎler
Her birinin görüşlerini ve
iddialarını inceledi. Bunların ilk üçünün zararlarını ve tutarsızlıklarını
görüp onları terk etti. Sonra yolların en güzeli olarak gördüğü sufilerin
yolunu yani tasavvufu seçti ve tasavvufu incelemeye başladı. Bunun için Cüneyd-i Bağdâdî,
Bâyezid-i Bistâmî gibi birçok
sufi büyüklerinin eserlerini okuyup inceledi.
Ancak tasavvufun sadece ilimle
fayda vermeyeceğini anladı. Bunun için makam , mevki ve şöhreti terk edip bütün
servetini dağıttı ve 1095 yılında Bağdat’tan ayrılıp Şam’a gitti. Burada iki
sene kalıp hacca gitti.
Daha sonra 10-12 yıl boyunca
insanlardan uzaklaşarak uzlet hayatı yaşadı. Bu arada kâmil bir mürşidin
gözetiminde manevi terbiye gördü, nefsini terbiye etti.
Gazali, Farabi ve İbn-i
Sina’nın felsefe üzerine eserlerini
inceleyip uzun bir okuma yaptıktan sonra öncelikle o güne kadar edinilmiş
felsefi bilgiye hakimiyetini ispatlayacak bir eser olan Mekasidü’l Felasife’yi yazdı. Sonra bu felsefecilerin
yirmi noktada söylediklerini çürütmek üzere felsefenin tutarsızlıkları anlamına
gelen Tehafütü’l Felasife’yi kaleme aldı. Gazali bu
eserde felsefecileri yerer.
İhya’u
Ulûmuddin
İhya-u Ulumuddin, Din Bilimlerinin
Canlandırılması demektir. kaynaklarda
Gazzâlî'nin İḥyâʾı inzivâ döneminde (1095-1105) kaleme aldığı kaydedilmektedir.
Dört ciltten oluşan eserin her cildinde onar konu işlenmiştir.
Rub'u'l-ibâdât" başlıklı ilk ciltte ilim,
akaid, temizlik, namaz, zekât, oruç, hac, Kur'an tilâveti, zikir ve dua ve
gecelerin ihyası konuları ele alınmıştır. Bu bölümün en önemli özelliği,
ibadetlerin usul ve erkânı hakkında bilgi verildikten sonra fıkıh kitaplarından
farklı olarak bunların mânevî şartlarıyla ahlâkî boyutları üzerinde de
durulmasıdır. Bu niteliğiyle İḥyâʾ, İslâm kültür tarihinde ibadet psikolojisi
bakımından özel bir yere sahiptir.
"Rub'u'l-âdât" başlığını taşıyan II. ciltte yeme içme âdâbı, evlilik, ekonomik hayat,
helâl ve haram, ülfet, kardeşlik, sohbet ve muaşeret âdâbı; uzlet, semâ , emir
bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker, ve Peygamber'in ahlâkına dair konular işlenir.
“Rub'u'l-mühlikât" başlıklı III. ciltte
insanın mânevî, ahlâkî yönü, nefsin terbiye edilmesi, yeme içme ve cinsel
arzuların kontrol altına alınması, dilin âfetleri; gazap, kin ve haset;
dünyanın anlamı ve önemi; cimrilik ve mal tutkusu; mevki tutkusu ve riya;
kibir, kendini beğenmişlik ve kuruntu (gurur) konuları ele alınmıştır
"Rub'u'l-münciyât" başlığını taşıyan son bölümde ise
tövbe, sabır ve şükür, havf ve recâ, fakr ve zühd, tevhid ve tevekkül,
muhabbet, şevk, üns ve rızâ; niyet, ihlâs ve sıdk; murakabe ve muhasebe,
tefekkür, ölüm ve âhiret hayatı konuları incelenmiştir.
İhya; bazılarının söylediği gibi
Gazalinin delilik yıllarında bir eserdir. Eğer Gazali İhyayı deliyken yazsaydı,
deli , psikopat bir adam Psikoloinin p sinin bile olmadığı bir zamanda İbadet
,ahlak psikolojilerini yazabilir miydi?
Diğer Eserleri
Helaller ve Haramlar: İhya’nın bir bölümünden oluşan
gündelik hayattaki helal , haram çizgisini net bir şekilde çizen eserdir.
Faysalü’t Tefrîkâ:
Bu güzide eserde Gazali, tekfir etme konusunu ele almaktadır. Müminleri
aşırılıktan, kin ve nefret çukurundan sistematik bir şekilde çıkarmaktadır bu
eser. Türkçesi ‘İman ve Küfür Çizgisi’dir.
Adaletin Esasları: Kısaca hayatın
ilmihalidir.
Mişkâtü’l Envâr: Kelami ve felsefi izahların
soğuk havasına tasavvufî bir hava katan , hatta felsefe , kelam ve tasavvufu
belli bir düzeyde birbiriyle buluşturan ender , nadide bir eserdir.
Abidler Yolu: kulların, ibadetlerini hangi
şartlarda ve ne şekilde yapacakları, dünya ve ahiret saadetine nasıl
erişecekleri açıklanmaktadır.
El Munkîz Mine”d Dalal: Dalâletten Hidâyete. Ömrünün son
yıllarında yazdığı bu eserde Gazalî, hakikati nasıl araştırdığını, taklitten
kurtulup yakîni yakalamak için nasıl çalıştığını anlatmaktadır.
Hak Yolunun Esasları: Eser, manevî
terbiye yolunun esaslarını , edeplerini, ölçülerini konu edinmketedir.
Fakr ve Zühd: Fakirliğin faziletlerini ve zihd
yaşantısının faydalarını anlatmaktadır.
Mükâşefetü’l Kulüb: tasavvufî ve ahlâkî bir eserdir.
Eşsiz bir vaaz, nasihat, öğüt ve irşat kitabıdır.
Şeyh Ebul-Hasen eş-Şâzeli'den
şöyle nakleder: "Gazâli zamanının efendisi, dili ve bereketi idi. Ben
rüyamda Allah’ın Râsûlü'nü gördüm, Hz. Musa ve Hz. İsa'ya soruyordu: 'Sizin
ümmetinizde İmam Gazâli gibi biri var mıdır?' Onlar 'hayır' diye cevap
verdiler"
Zamanının efendisi Ebu'l-Abbas
el-Mersi'den Gazâli hakkında sorulduğu zaman şöyle cevap verdi: 'Ben
Gazâli'nin sıddıklara mahsus en yüksek makama çıktığına şehâdet ederim'.
Kutublar üctür:
1. İlimlerin
kutbu (Gazâli)
2. Hâllerin kutbu (Beyazid-i Bistâmi)
3. Makamların kutbu (Abdülkadir Geylâni)
Ölüm
Allah’ın sevgili kullarına, bir bardak tatlı soğuk suyu içmek kadar kolay
gelir.
İlmi ile amel etmeyen alim;
başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir.
Allahü teâlânın verdiği nimeti,
Onun sevdiği yerde harcamak şükür; sevmediği yerde kullanmak ise küfran-ı
nimettir (nimeti inkâr etmektir).
NEDENSELLİK TEORİSİ - İLKESİ
O halde, iki şeyden birinin
varlığı veya yokluğu, ötekinin varlığını ya da yokluğunu zorunlu kılmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder