1.12.2021

İmam-ı Gazâlî Vaazımızın Metni


                                                               İMAM GAZÂLÎ

 

                                DOĞUMU, GENÇLİĞİ , NİZAMİYE MEDRESESİ

 

Ebû Hâmîd Muhammed El-Gazâlî , Eş’arî kelamcısı, Şafii fakihi, mutasavvıf, filozoflara yönelttiği eleştirilerle tanınan 11. Yy yüzyil ve 12. Yy ın başlarında yaşamış büyük İslam , düşünürüdür.

 

450 (1058) yılında İran’ın Horasan bölgesinde, yetiştirdiği âlimler ve devlet adamlarıyla tanınan Tûs’ta (bugünkü Meşhed) dünyaya geldi. Künyesi Ebû Hâmid’dir Ben Gazâle denilen bir köydenim” demiştir.


Babası , Gazzaliyi dilediği gibi okutmaya ömrünün yetmeyeceğini anlayınca bir sûfî dostundan oğlunun eğitimiyle ilgilenmesini rica etti. Gazzâlî  okuma yazma, Kur’ân-ı Kerîm’in ezberlenmesi, dil bilgisi ve aritmetik gibi alanlarda dönemin geleneksel ilk öğrenimini bu baba dostunun desteğiyle görmüştür. Ayrıca gerek babasının gerekse yeni ilk hocasının zühd ve tasavvufa eğilimli ruhî yapılarının daha çocukluk döneminde Gazzâlî’nin mânevî hayatını etkilediğini ve ileride teşekkül edecek olan tasavvufî kişiliği üzerinde müessir olduğunu düşünmek mümkündür.

Es‘ad el-Meyhenî adlı bir dostunun kendisinden naklen anlattığına göre Gazzâlî, beş yıl süren Cürcân’daki öğreniminden sonra bir kafile içinde Tûs’a dönerken soyguncular tarafından yolları kesilir ve her şeyleri alınır. Gazzâlî eşkıyanın peşine düşer ve reislerinden hiç olmazsa ders notlarının (ta‘lîka) geri verilmesini ister; Cürcân’a sırf o notlardaki bilgileri edinmek için gittiğini söyler. Eşkıya reisi, bilgileri hâfızasına yerleştirmek yerine kâğıtlarda bırakmasından dolayı onunla alay eder; notlarını da geri verir. Bu eleştiriyi Allah’ın bir ikazı sayan Gazzâlî üç yıl içinde notların tamamını ezberlediğini belirtir. Bu hatırayı Nizamülmük de nakletmiştir.

 

 Bu yıllara Gazalinin ilk kalem denemesi Taʿlîḳa dır. İçeriği hakkında bilgimiz yoktur.

Selçuklu veziri Nizamülmülk ;  gelenksel olarak parlak öğrencilere burs verme geleneğini devam ettiriyordu. Gazzâlî, ilmî imkânlar yanında muhtemelen böyle bir maddî imkânı da kullanmak düşüncesiyle 1080 Tûslu bir grup gençle birlikte Nîşâbur’a giderek buradaki Nizâmiye Medresesi’ne girdi ve dönemin en tanınmış kelâm âlimi olan İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî’nin öğrencisi olma şansını elde etti.

Buradaki medresede birçok ilim tahsil etti. Hocası Cüveyni onu felsefeye ve kelama teşfik etti. Çünkü hocaları Gazzali’nin çok yetenekli , aşırı zeki ve çok güçlü bir hafızası olduğunu anlamışlardı. “Gazzâlî derin bir denizdir” diyen hocası ona sempati duymakla birlikte söylendiğine göre için için onu kıskanmaktan da kendini alamazmış. Gazali’nin bu sırada yazdığı el-Menḫûl adlı fıkıh kitabını inceleyen Cüveynî eseri çok beğendiğini, “Beni sağken mezara gömdün; ölümümü bekleyemez miydin?” şeklindeki sözleriyle ifade etmiştir.

 

 

Gazzâlî’nin tasavvufî kişiliğinin oluşma döneminin başlangıcını tespit bakımından önemli bir nokta da onun Nîşâbur’daki öğrenimi sırasında, Nîşâbur sûfîlerinin meşhurlarından biri olan Ebû Ali el-Fârmedî’den öğrenim görmesidir. Bu sebeple Gazzâlî’yi tasavvufî pratiklere yönelten kişinin Fârmedî olduğu söylenir.

 

Gazali ; 28 yaşındayken devrin büyük devlet adamı Nizamülmülk’ün karargahına gitmiştir. Nizamülmülk ; henüz çok genç olmasına rağmen Gazali yi büyük bir saygı ve hürmetle karşıladı. Çünkü ondaki kapasiteyi ve zekayı daha medresedeyken fark etmiş, haberini almıştı. Nizamülmülk , Gazali’den o dönem Sünni yönetime karşı baş kaldıran Batınî tehlikesine karşı bir Şafii olarak yararlanmak istemiştir. Gazali burada 6 yıl kalmıştır ve ününe ün katmıştır.

1091 de vezir tarafından Bağdat Nizâmiye Medresesi baş müderrisliğine tayin edilen Gazzâlî, buradaki çalışmaları sırasında dindarlığı ve faziletiyle tanınan Halife Muktedî-Biemrillâh’ın ilgi ve desteğine mazhar oldu. Burada bilgisi ve edindiği öğrenci topluluğuyla kısa sürede ün ve saygınlık kazandı. Burada 4 yıl Bağdat Baş Müderrisliği yaptıktan sonra tasavvufa yöneldi ve müderrisliği bırakarak Şam’a gitti. Daha sonra buradan Hacca gitti.

 

Hac sonrası Şam'a döndü ve buradan Bağdat yoluyla tekrar Tus'a geçti. Şam ve Tus’ta bulunduğu sürede uzlet yaşamı sürdü ve tasavvuf alanında ilerledi. Bağdat’tan ayrılışından 11 yıl sonra, 1106 yılında Nizâmülmülk'ün oğlu Fahrülmülk'ün ricası üzerine Nişabur Nizamiye Medresesi'nde tekrar eğitim vermeye başladı. Buradan kısa süre sonra Tus'a dönerek yaptırdığı tekkede müritleriyle birlikte sufi yaşamı sürdü.

Gazzâlî, 1111 (Hicri 505) yılında doğum yeri olan İran'ın Tus şehrinde öldü

 

Birinci Haçlı seferi Gazali hayattayken yapılmıştır. Gazali 40 yaşındayken Haçlılar Antakya’yı kuşatmışlardır. Bir yıl sonra ise Kudüs’ü ele geçirmişlerdir.

Haşhaşîler tarikatının kurucusu Hasan Sabbah ve İranlı gök bilimci, şair Ömer Hayyam da Gazzâlî ile aynı çağda yaşayan tanınmış kişilerdir.

Aynı zamanda 1071 yılındaki Malazgirt savaşı da yine İmam Gazalî’nin yaşadığı dönemde yapılmıştır.

 

 

                     

 

 

                        

 

 

           İMAM GAZÂLÎ GÖRÜŞLERİ , ESERLERİ VE BUNLARIN MAHİYETİ

 

 

 Gazzâlî’nin kelâm, felsefe, Bâtınîlik ve tasavvuf hakkındaki son çalışmalarının kendisini ulaştırdığı sonuç, onun zihin ve ruh dünyasında kelimenin tam anlamıyla bir bunalıma yol açtı. Bağdat Nizâmiye Medresesi’nin “şöhreti ve saygınlığı neredeyse uluların, emîrlerin ve hilâfet merkezinin ününü bile geride bırakan” (Sübkî, IV, 107) bu büyük müderrisinin dışarıdan bakıldığında son derece başarılı ve mutlu görünen hayatı gerçekte gün geçtikçe için için büyüyen şüphelerle, fikrî bunalımlarla altüst oluyordu. Aslında el-Münḳıẕ’da belirttiğine göre (s. 2) şüphecilik onun tabiatında vardı. Nitekim gerçeği arama iştiyakının kendisinde daha gençlik dönemlerinden itibaren mevcut olduğunu belirtir. Muhtemelen ilmî başarı ve şöhretinin uzun müddet üzerini kapattığı bu şüphe temayülü dört yıllık müderrislik döneminin sonlarına doğru, temelden kavradığı tasavvufun kendisini derinden etkilemesiyle yeniden ve çok daha etkili bir şekilde ortaya çıkmıştır. Kendi ifadesine göre şüphesi sadece metafizik ve bilgi problemleriyle ilgili değildi; ayrıca ahlâkî bakımdan da kendini sorguluyor ve dünya alâkalarına boğulduğunu, faaliyetlerinin en güzeli olan eğitim ve öğretim çalışmalarında bile hiç de önemli olmayan, âhiret yolu için faydası bulunmayan ilimlere yönelmiş olduğunu, öğretimdeki niyetinin tamamıyla Allah rızâsı olmadığını, makam ve şöhret arzusunun da bulunduğunu fark ediyordu. Bakın burası çok önemlidir. Çünkü Gazali , hayatta kendini gerçekleştirip, genç yaşta büyük bir ilme ve şöhrete kavuştuğu halde , bunun tadını çıkarmak yerine yaptıklarının Allah rızasından soyut olduğunu düşünüp , hem fikri hem ahlaki konularda bir bunalıma girdi. Bu yüzden defalarca Bağdat’tan ayrılmaya niyetlendiyse de ününü ve mevkiini terk etmeye razı olmayan nefsiyle altı ay mücadele etmek zorunda kaldı. 488 Recebinde (Temmuz 1095) başlayan bu şüphe krizi giderek psikolojik depresyonlara hatta fizyolojik rahatsızlıklara yol açtı. Ders anlatmakta zorlanıyor, iştahsızlık ve hazımsızlık çekiyor, takatten düşüyordu. Tabipler, bir süre uyguladıkları ilâçlı tedavinin sonuç vermediğini görünce hastalığın psikolojik sebeplerden kaynaklandığı, tedavisinin de o yolla olması gerektiği kanaatine vardılar.

 

. İmam-ı Gazali edebi yönü incelediğinde Mısırlı bilim adamı Abdurrahman Bedevi Gazzali'nin 457 adet eser yazdığını dile getirmiştir. 75 adet kitabı ise günümüze kadar gelmiştir.

 

 

 

 

Gazalî gerçeği bulmak isteyenlerin dört gruba ayrıldığını ve her birinin hakikati aradığını gördü .bunlar:

1. Kelamcılar

2. Batınîler

3.Felsefeciler

4. SûfÎler

 

Her birinin görüşlerini ve iddialarını inceledi. Bunların ilk üçünün zararlarını ve tutarsızlıklarını görüp onları terk etti. Sonra yolların en güzeli olarak gördüğü sufilerin yolunu yani tasavvufu seçti ve tasavvufu incelemeye başladı. Bunun için Cüneyd-i Bağdâdî, Bâyezid-i Bistâmî gibi birçok sufi büyüklerinin eserlerini okuyup inceledi.

Ancak tasavvufun sadece ilimle fayda vermeyeceğini anladı. Bunun için makam , mevki ve şöhreti terk edip bütün servetini dağıttı ve 1095 yılında Bağdat’tan ayrılıp Şam’a gitti. Burada iki sene kalıp hacca gitti.

Daha sonra 10-12 yıl boyunca insanlardan uzaklaşarak uzlet hayatı yaşadı. Bu arada kâmil bir mürşidin gözetiminde manevi terbiye gördü, nefsini terbiye etti.

 

Gazali, Farabi ve İbn-i Sina’nın felsefe üzerine eserlerini inceleyip uzun bir okuma yaptıktan sonra öncelikle o güne kadar edinilmiş felsefi bilgiye hakimiyetini ispatlayacak bir eser olan Mekasidü’l Felasifeyi yazdı. Sonra bu felsefecilerin yirmi noktada söylediklerini çürütmek üzere felsefenin tutarsızlıkları anlamına gelen Tehafütü’l Felasifeyi kaleme aldı. Gazali bu eserde  felsefecileri yerer.

 

                                         İhya’u Ulûmuddin

 

İhya-u Ulumuddin, Din Bilimlerinin Canlandırılması demektir. kaynaklarda Gazzâlî'nin İḥyâʾı inzivâ döneminde (1095-1105) kaleme aldığı kaydedilmektedir. Dört ciltten oluşan eserin her cildinde onar konu işlenmiştir.

Rub'u'l-ibâdât" başlıklı ilk ciltte ilim, akaid, temizlik, namaz, zekât, oruç, hac, Kur'an tilâveti, zikir ve dua ve gecelerin ihyası konuları ele alınmıştır. Bu bölümün en önemli özelliği, ibadetlerin usul ve erkânı hakkında bilgi verildikten sonra fıkıh kitaplarından farklı olarak bunların mânevî şartlarıyla ahlâkî boyutları üzerinde de durulmasıdır. Bu niteliğiyle İḥyâʾ, İslâm kültür tarihinde ibadet psikolojisi bakımından özel bir yere sahiptir.

 

"Rub'u'l-âdât" başlığını taşıyan II. ciltte  yeme içme âdâbı, evlilik, ekonomik hayat, helâl ve haram, ülfet, kardeşlik, sohbet ve muaşeret âdâbı; uzlet, semâ , emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker, ve Peygamber'in ahlâkına dair konular işlenir.

 

Rub'u'l-mühlikât" başlıklı III. ciltte insanın mânevî, ahlâkî yönü, nefsin terbiye edilmesi, yeme içme ve cinsel arzuların kontrol altına alınması, dilin âfetleri; gazap, kin ve haset; dünyanın anlamı ve önemi; cimrilik ve mal tutkusu; mevki tutkusu ve riya; kibir, kendini beğenmişlik ve kuruntu (gurur) konuları ele alınmıştır

 

"Rub'u'l-münciyât" başlığını taşıyan son bölümde ise tövbe, sabır ve şükür, havf ve recâ, fakr ve zühd, tevhid ve tevekkül, muhabbet, şevk, üns ve rızâ; niyet, ihlâs ve sıdk; murakabe ve muhasebe, tefekkür, ölüm ve âhiret hayatı konuları incelenmiştir.

 

İhya; bazılarının söylediği gibi Gazalinin delilik yıllarında bir eserdir. Eğer Gazali İhyayı deliyken yazsaydı, deli , psikopat bir adam Psikoloinin p sinin bile olmadığı bir zamanda İbadet ,ahlak psikolojilerini yazabilir miydi?

 

                                              Diğer Eserleri

 

Helaller ve Haramlar: İhya’nın bir bölümünden oluşan gündelik hayattaki helal , haram çizgisini net bir şekilde çizen eserdir.

Faysalü’t Tefrîkâ:  Bu güzide eserde Gazali, tekfir etme konusunu ele almaktadır. Müminleri aşırılıktan, kin ve nefret çukurundan sistematik bir şekilde çıkarmaktadır bu eser. Türkçesi ‘İman ve Küfür Çizgisi’dir.

Adaletin Esasları: Kısaca hayatın ilmihalidir.

Mişkâtü’l Envâr: Kelami ve felsefi izahların soğuk havasına tasavvufî bir hava katan , hatta felsefe , kelam ve tasavvufu belli bir düzeyde birbiriyle buluşturan ender , nadide bir eserdir.

Abidler Yolu: kulların, ibadetlerini hangi şartlarda ve ne şekilde yapacakları, dünya ve ahiret saadetine nasıl erişecekleri açıklanmaktadır.

El Munkîz Mine”d Dalal: Dalâletten Hidâyete. Ömrünün son yıllarında yazdığı bu eserde Gazalî, hakikati nasıl araştırdığını, taklitten kurtulup yakîni yakalamak için nasıl çalıştığını anlatmaktadır.

Hak Yolunun Esasları: Eser, manevî terbiye yolunun esaslarını , edeplerini, ölçülerini konu edinmketedir.

Fakr ve Zühd: Fakirliğin faziletlerini ve zihd yaşantısının faydalarını anlatmaktadır.

Mükâşefetü’l Kulüb: tasavvufî ve ahlâkî bir eserdir. Eşsiz bir vaaz, nasihat, öğüt ve irşat kitabıdır. 

 

Şeyh Ebul-Hasen eş-Şâzeli'den şöyle nakleder: "Gazâli zamanının efendisi, dili ve bereketi idi. Ben rüyamda Allah’ın Râsûlü'nü gördüm, Hz. Musa ve Hz. İsa'ya soruyordu: 'Sizin ümmetinizde İmam Gazâli gibi biri var mıdır?' Onlar 'hayır' diye cevap verdiler"

 

Zamanının efendisi Ebu'l-Abbas el-Mersi'den Gazâli hakkında sorulduğu zaman şöyle cevap verdi: 'Ben Gazâli'nin sıddıklara mahsus en yüksek makama çıktığına şehâdet ederim'.


 

Kutublar üctür:

1. İlimlerin kutbu (Gazâli)
2. Hâllerin kutbu (Beyazid-i Bistâmi)
3. Makamların kutbu (Abdülkadir Geylâni)

 

 

Ölüm Allah’ın sevgili kullarına, bir bardak tatlı soğuk suyu içmek kadar kolay gelir.

 

İlmi ile amel etmeyen alim; başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir.

 

Allahü teâlânın verdiği nimeti, Onun sevdiği yerde harcamak şükür; sevmediği yerde kullanmak ise küfran-ı nimettir (nimeti inkâr etmektir).

 

 

                                         NEDENSELLİK TEORİSİ - İLKESİ

 

O halde, iki şeyden birinin varlığı veya yokluğu, ötekinin varlığını ya da yokluğunu zorunlu kılmaz.

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gerek