10.07.2021

Zevk-i Selim

   Aklı başında olup öğüt , nasihat veren konumda olanlar hep derler ya ‘aklı selim ile hareket et’ veya ‘aklı selim ile düşünürsek bu işi şöyle yapmalıyız’ diye. Aslında hep ‘Selimlerden’ en büyük ve en şöhretli olan kardeşini biliyoruz. Diğer iki kardeşini unutmuşuz, göz ardı etmişiz sanki. Ağabeylerinin gölgelerinde kalmış iki tane daha ‘Selim’ vardır. Kalb-i Selim ve Zevk-i Selim.

 Akl-ı Selimi bilmeyen yoktur. O doğru, analitik ve mantıklı düşünmeye verilmiş sıfattır. Kalb-i Selim nedir o halde?

Allah-u Teala Şuara Suresinin 89. ayetinde Kalb-i Selimden şöyle söz eder:

 

"Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer)."

 

Kalb-i Selimi de bu ayet ile temiz , kötülükten korunmuş ve şirkten, şüpheden arınmış bir kalp olarak anlayabildiğimize göre geriye Zevki Selim kalıyor. Peki nedir bu Zevk-i Selim?

 

Zevk-i Selim; ilm-i cemaldir. Kişinin estetik anlayışının üstünlüğüdür. Güzellikleri görebilme yeteneği ve olgunluğudur. Zevk-i Selim sahibi kişi sanat eserlerine baktığında ondaki incelikleri fark eder. İnsanların çoğunun göremediği , fark edemediği noktaları kavrar. Selim zevke sahip olan insan bu fark edişleri zorlama bir biçimde yapmaz, bu bir yetenektir. Bu onun sanatsal olgunluğudur. Zevk-i Selim ; beşeri sanatlardan maksimum zevki alabilmek olduğu gibi aynı zamanda ilahi sanatların inceliklerine de vakıf olabilmektir. İyi bir ressamın en güzide eserlerinde çok az kişinin gördüğü inceliklerin zevklerine varabilmek de zevk-i selimdir , gün batımında semaya baktığında maviyle güneş kızılının birbiriyle iç içe geçişindeki görüntünün zevkine varıp o eşsiz güzelliği yaratana hayran olmak da...

 

Sanat aynı bir su gibidir, girdiği kabın şeklini alır. O, dinleyenin , bakanın , tefekkür edenin haline göre derecesine göre tecelli etmektedir. Herkesin aldığı zevk farklıdır. Bu konuda derin düşünmüş ve konuyu sistematize etmiş alimlerden alıntı yaparak açıklamak istiyorum. Şöyle derler:

 

1. Derecedeki kişi sadece şiirin kafiyesinden , vezninden makamından zevk alır.

 

2. Derecedeki kişi aşk-ı mecaziye müptela olan kişidir. İcra edilen eserlerden daha derin bir zevk alır. Okunan şiirin, şarkının manasından kendine pay çıkarır.

 

3. Olarak bir de aşk-ı hakiki ehli vardır ki onların anladıkları bambaşkadır. Çünkü onların tek derdi Allah rızasıdır ve Allah’a layık olma derdidir. Bu yüzden de şiirden şarkıdan ve diğer eserlerden bambaşka anlamlar çıkarabilirler.

 

Bu konuyla ilgili İmam Gazali’nin İhya’sında çok güzel bir hikaye anlatılır.

 

   İki arkadaş mehtaplı bir gecede Dicle üzerinde seyahat ederken bir yerde güzel bir köşk görmüşler. Köşkün balkonunda bir adam oturmuş , yanındaki cariyesi de güzel sesiyle ona bir şarkı okuyormuş. Okuduğu şarkıda bir bölümde ‘Her gün ayrı bir renge giriyorsun , bu sana hiç yakışmıyor’ diye bir söz geçmiş. Cariye bu kısmı okuyunca, köşkün altında onu dinlemekte olan genç ‘ Allah aşkında şu okuduğun kısmı bir daha söyle, zira benim Allah ile halim böyledir’ demiş. Cariye de efendisinin müsaadesini aldıktan sonra gence dönerek bu şarkıyı birkaç defa tekrar etmiş. Genç adam , işte Allah’a karşı benim halim budur diyerek bir köşeye çekilmiş ve kederinden oracıkta can vermiş. Bu olay karşısında herkes şaşırıp kalmış. Köşkün sahibi bu olaydan sonra çok derinden etkilenmiş ve cariyesini azat etmiş. Bütün malını mülkünü Allah rızası için bağışlamış. Pahalı elbiselerini çıkarıp basit bir gömlek giyerek çekip gitmiş...

 

  Okunan şey aynı olduğu halde dinleyenlerdeki etkisi bambaşka olabiliyor. Köşkün sahibi o şarkıyla keyif çatarken aşağıdaki genç Allah aşkıyla ruhunu teslim ediyor.  Gencin derdi Allah olduğu için şairin bambaşka maksatla yazdığı beyiti, halini koruyamadığı ve tutarlı olamadığı için Allah’ın kendisine bir hitabı olarak görüyor ve üzüntüsünden can veriyor.

 

  İmam Gazali’nin İhya’sında geçen bu güzel örnek bize gösteriyor ki Zevk-i Selim sahibi olan kişi gördüklerini , dinlediklerini kendine muhatap alır. Bu eserler kendine hitap ediyormuşçasına bir hale bürünür. Sadece şiirde şarkıda yahut resimde değil, Güneşte , ayda, doğa güzelliklerinde, hayvanatın hallerinde kendisine bir hitap görür. Tabii ki bu söylediğimiz Zevk-i Selimin en uç noktasıdır ve bu noktaya gelebilmek kolay iş de değildir.

 

Bu konu hakkında bir diğer analizim de Zevk-i Selim sahibi kişilerin ürettikleri eserlerin de karşıya bu zevki çok kolay bir şekilde aktarabiliyor olmalarıdır. Onlar sanatın ince zevklerine mazhar oldukları için ürettikleri eserler de adeta o zevk ile yoğrulur ve okuyucuya, dinleyiciye tesir etmesi daha kolay olur. Bu önermemi destekleyen en önemli sanatçı Yunus Emre (k.s) hazretleridir. Yunus Emre hazretleri herkesin bildiği üzere şiirlerini çok yalın ve sade bir Türkçeyle, öz be öz Anadolu Türkçesiyle yazmıştır. O’nun şiirlerinde öyle çok fazla ve ağır edebi sanatlar göremezsiniz. Süslü ve ağır Farsça ve Arapça kelimeler de pek fazla göremezsiniz. Lakin O’nun şiirleri yedi düvele nam salmış, dünyanın her yerindeki Müslümanların gönlünde taht kurmuş, hatta ve hatta zıt görüşlü mezheplerin tarikatlarının dergahlarında bile ilahi olarak okunmuştur ve hala okunmaktadır. O’nun şiirlerinin bu kadar etkileyici olmasının sebebi O’nun Allah ile dostluğudur , Hak aşıklığının bir tecellisidir. Yunus Emre Zevk-i Selim noktasında en yüksek mertebededir. ‘İlahi mertebelerin hangisine çıktımsa önümde hep bir Türkmen kocasının (Yunus Emre’nin) izini gördüm. O’nu hiç geçemedim’ sözü boşuna söylenmemiştir.

 Zevk-i Selim kavramının en nihayetinde Allah’a ve Allah aşkına bağlanmasının sebebi şudur. Çünkü aklın da, kalbin de, zevkin de yegane sahibi Allah’tır. Ve bütün yaratılmışlar Allah’ın tecellileri olduğu için aklın da ,kalbin de, zevkin de bidayesi de nihayesi de Allah’tır. 

1 yorum:

  1. Gayet güzel bir çalışma olmuş.Bilgi niteliğinde yeterince başarılı.Yayınlarınızın devamını bekliyorum..

    YanıtlaSil

Gerek