4.01.2023

Deizm'in Çıkmazları

 

  Deizm; din, vahiy ve peygamber inancı olmadan bireyin kendi aklıyla Tanrı’ya olan inancını esas alan bir görüştür. Bu görüşe göre insanın Tanrı’ya ulaşabilmesi ve O’nu bilebilmesi için arada yardımcı unsurlara gerek yoktur. Peygamberlerin getirdikleri düsturlar Deizme göre saf Tanrı inancını bulandırır. Deizm terimi Latince Tanrı anlamındaki Deus kelimesinden türetilmiştir. Deizm kavramı ilk olarak 17. yüzyılda Avrupa’da kullanılmaya başlamıştır. Deizm Avrupa’da Hristiyanlığın hakim olduğu bir çevrede kiliseye tepki olarak doğmuştur. Kilisenin insanlara dayattığı karmakarışık ve baskıcı dini inancın karşısında yer almıştır.

 

Deizm her ne kadar doğal din vurgusu yapıp semavi dinlerin kurumsallaşmasını sorun edinse de bünyesinde belli başlı sıkıntılar barındırmaktadır. Deizmi ele almaya çalıştığımızda karşımıza çıkan ilk ve en önemli husus, bu akımın herhangi bir sistemsel alt yapısının ve dayanağının olmamasıdır. Dolayısıyla deizmi objektif bir şekilde eleştirmeye kalktığımızda karşımızda elle tutulur ve sistemsel bütünlüğü olan bir akım görememekte, bu konuları felsefî düzlemde tartışacak bir muhatap bulamamaktayız. Deizmdeki en büyük boşluk ölümden sonrası meselesidir. Deizm, Tanrının insanları fikirsel boşluklardan kurtarmak için peygamberler aracılığıyla buyruklar göndermesi düşüncesini kabul etmediği için ahiret meselesini kendi çevresiyle, yani Deist bireylerle şekillendirmek durumundadır. Bu durumda ortaya bağlayıcılık problemi çıkmaktadır. Herhangi bir inanç yahut inançsızlık sisteminde hele ki metafiziksel konularda birbiriyle tutarlı görüşler aranır. Bu görüşler hem o sistemin meşruiyetini güçlendirir, hem de dışarıdan gelebilecek muhtemel eleştirilere karşı koruma kalkanı sağlar. Sosyal, siyasi veyahut dinî bazı sistemler vardır ki içerisinde sistemsel bir tutarlılık olduğu için her ne kadar çok saçma bile olsa geniş halk tabanında muhataplar bulabilir. Böylece o sistemin mensupları öngörülen konular hakkında birbirine yakın şeyler düşünür ve söyler. Lakin Deist çevrenin halk tabakasındaki mensuplarının ve ileri gelen düşünürlerinin ahiret konusundaki düşünceleri birbirini tutmamaktadır ve hatta kişiden kişiye değişmektedir. Bir kısım Deistin bu konudaki düşüncelerinin bire bir semavi dinlerden taklit olduğunu ve en ufak bir farklılık olmadığını gözlemleyebilirken, diğer bir kısmın bu konuda özgün düşündüğünü veya bu konuda herhangi bir görüşünün olmadığını hatta ilgisiz kaldığını gözlemleyebiliyoruz. Bu konudaki görüş farklılıklarını somut olarak ifade etmek gerekirse; bir kısım Deistin ölümden sonra insan ruhunun sonsuz olarak ödül ve cezaya dûçar olacağını düşündüğünü görebilirken, diğer bir kısmının ödül ve cezayı kabul ettiğini, lakin bunların sonsuz olmadığını ve olamayacağını, hatta diğer bir kısmının ise Tanrı’yı kabul etmelerine rağmen sonlu ya da sonsuz bir ahiret hayatını kabul etmediklerini görmekteyiz. Sonuç olarak ahiret konusunda birbirinden oldukça farklı olan bu görüşlerin en nihayetinde tutarsız birer yorum kümesi olduğunu görmekteyiz. Bu bakımdan Deistlerin metafizik alanında söylediklerinden hareketle bu akımın aslında içerisinde hatırı sayılır ölçüde agnostik öğeler taşıdığını görmek mümkün. Bu yüzden Deizm’in tek çatı altında bir oluşum olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

Günümüz Deistlerini görüş farklılıklarına göre sıralamamız gerekirse karşımıza şu üç tip çıkmaktadır: 

1-  Dinden tamamen kopamamış ve semavî dinlerin öğretilerinin bir kısmını kabul edenler.

2-         Dinlerin tüm öğretilerini reddeden ve Tanrı kavramını kabul etseler dahi içini boşaltmış olan                    Nihilist Deistler  

     3- Dinî konularda herhangi bir yorumu bulunmayan ilgisiz Deistler.

 

 Felsefi olarak baktığımızda ise deizmin düşünsel olarak elle tutulur bir değerinin olmadığını görmekteyiz. Çünkü kendi kategorisindeki dinsizlik akımlarıyla karşılaştırdığımızda Deizm haricindekilerin dinî metafiziğe bir tepki koyduğunu, tanrı, nübüvvet ve ahiret gibi konuları toptan reddedip insanın varoluşuyla ve hayatın anlamıyla ilgili olarak tabiri caizse ‘gün bugündür’ şeklinde bir yaşam tarzını benimsediklerini söyleyebilirken, Deizm için durum bundan farklıdır. Deist zihniyet, ilkel veya sistemli dinlerin beyan ettiği metafizik olguları düşünsel olarak masaya yatırıp incelediğinde odak noktası ve sorun olarak özgürlük, ibadet ve kurumsallık gibi konuları kendisine dert edinmektedir. Şöyle ki, Ateizmin ne olduğunun farkında olan bir Ateiste dinden niçin çıktığı sorulduğunda Tanrı ve dinî öğelerin kendisine saçma geldiğini ve bu yüzden hiçbir dini değeri tanımadığını söyleyecektir. Lakin bir Deiste aynı soru yöneltildiğinde cevap olarak dinlerin insan özgürlüğünü kısıtladığını, mevcut dinlerin doğallıktan uzak bir hüviyette olduğunu ve haddinden fazla kurumsallaştığını söyleyecektir. Bu bağlamda Deizmin diğer dinsizlik akımlarıyla arasındaki ilişki, aynı kategoride değerlendirilemeyecek kadar farklıdır. Ateizm, Agnostisizm, Pozitivizm ve Nihilizm gibi akımlar direkt olarak dini düsturlara ve Tanrıya karşıyken Deizmin karşı olduğu ve eleştirdiği hususlar dinlerin işleyiş mekanizmalarıyla ilgilidir. Nitekim her fırsatta ‘doğal din’ vurgusu yapıp semavi dinlerin sistemsel eleştirisini yapmaya çalışan Deizm akımında eleştirilerinin karşıtı olarak hem bu dünyayı hem de ahireti tanımlayan tutarlı bir sistem görememekteyiz. Şunu çok açıkça söyleyebiliriz ki, dini, felsefi ya da bilimsel alanda ortaya konmuş bütün veriler yahut yorumlar ciddi ve objektif bir şekilde eleştirilebilmek için bir sisteme ve tutarlılığa muhtaçtır. Oysa Deizm’de kendini dinlerden tamamen ayıran güçlü argümanlara rastlamamaktayız. Bu bağlamda İslam dininin mezhepleri ve yorumları arasındaki farklılıkları zenginlik değil de tutarsızlık ya da çelişki olarak görerek dinden çıkmak suretiyle kendilerini Deizmin kucağına atan tırnak içinde sorgulayıcı ve akılcı gençlerin Deizmin içerisindeki tutarsızlıklarla muğlak noktaları mantık ve felsefe çerçevesinde açıklayabilmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde kendilerini tabiri caizse ne o tarafa ne bu tarafa yarayan, dindarlıkla dinsizlik arasında sürekli gidip gelen kaygan bir mantıksızlık düzleminde bulacaklardır.

 

Deist bireylerde görülen en tipik özellik arada kalmışlık olarak niteleyebileceğimiz bir buhran halidir. Bu bireylerdeki esas problem din olgusunu kabul ve redde net olmamaları ve aynı zamanda inandıkları Tanrının özelliklerini tam olarak bilmeyip, O’nu hayatlarında pasif bir konuma oturtmalarıdır.

 

Bilindiği üzere Deizmin Tanrısı varlık alemini sonradan müdahaleye mahal vermeyecek şekilde yani mükemmel bir biçimde yaratmıştır. Yine bilindiği üzere bu düşünce Antik Yunan’da Aristoteles’e kadar gitmektedir. O; bu konuda saat ve saatçi örneği vermiştir. Bu örnek kısaca şudur: Mahir bir saatçi saatini tasarlar ve üretir. Daha sonra bu saati vitrinine koyup ne kadar güzel bir saat yaptığını düşünüp onu izler. Fakat saatin üretimini bitirdikten sonra arada sırada eline alıp kurcalamaz. Çünkü başta onu mükemmel bir şekilde üretmiştir. Saatçinin saatini sık sık kontrol edip düzeltmeler yapması onun yaptığı saati mükemmellikten çıkardığı gibi evreni ve bütün her şeyi yaratan Tanrının da sonradan müdahaleler yapması evrenin mükemmel olmadığı sonucuna ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla bu örneğe göre Deizmde Tanrının bu şekilde sürekli evrene müdahale etmediği, çünkü onu en baştan mükemmel işleyişte yarattığı görüşü vardır.

 

İlk olarak Deizmin bu görüşü esas alarak oluşmadığını ve günümüz Deizminin 17. Ve 18. Yüzyıllarda kiliseye tepki olarak meydana geldiğini belirtmekte fayda var. Deizmin teşekkül sürecini detaylı bir şekilde ele alan Prof. Dr. Adnan Bülent Baloğlu’nun “Son Hurafe: Deizm” kitabının bu konuda hazırlanmış nitelikli bir eser olduğunun ve ilgililerinin okumaları gerektiğinin altını çizmek istiyorum.

 

Saatçi ve saat örneğine gelecek olursak, mükemmel bir düzende işleyen evrene sonradan müdahale etmenin mantık dışılığını göstermesi açısından bu örneği kabul etmememiz aklın iflasını gerektirir. Lakin semavi dinlerdeki, bilhassa İslam dinindeki ‘Tanrısal müdahale’ kavramı bu şekilde değildir. Tanrı zaten mükemmel olan aleme sonradan müdahale etmez. Tanrı’nın bu aleme olan etkisi mevcut düzene, yani ilahi sisteme yönelik değildir. Tanrı alemin sistemini noksansız ve mükemmel bir düzene göre ayarlamıştır. İslam sistemindeki müdahale anlayışı, tanrının yarattıklarına karşı çift yönlü bir iletişime dayanır. Bu iletişim ise sadece Tanrının bilinç verdiği eşref-i mahlukat olan insana hastır. Tanrı tüm alemi ve dünyayı insan için yaratmış ve ona has kılmıştır. Tanrı insanın en yakınında olduğunu Kâf suresi 16. Ayette ‘..Ve biz ona şah damarından daha yakınız’ ifadesiyle açıklamıştır. İslam’ın Tanrısı, kullarına şah damarından daha yakın olan ve her daim onların dualarına icabet eden bir mahiyettedir. Nitekim Furkan suresi 77. Ayette Cenâb-ı Hakk ‘De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!..’ buyurmaktadır. Yani yüce yaratıcı burada kullarını kendi katında değerli kılacak özelliğin dua, yani iletişim olduğunu beyan etmektedir. Bu ayetlerden yola çıkarak şu husus ayan beyan ortadadır: İnsanların halinden her an haberdar olarak onların en yakınında olup, kullarının kendisiyle olan iletişimini kulluk değeri sayan bir Tanrı, tamamen pasif ve kullarıyla hiçbir şekilde iletişime geçmeyen bir Tanrıdan daha mükemmeldir. Dolayısıyla Deizm’in Tanrı tasavvuruyla İslamiyet’inkini mukayese ettiğimizde ortaya böyle bir tablo çıkmaktadır. Böyle bir tabloya bakan akıl sahipleri bu ve bunun gibi gerekçelerden dolayı kullarıyla iletişim kuran ve onlarla ilgilenen bir Tanrı tasavvurunun muhakkak daha üstün ve daha kusursuz olduğunu görecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gerek