20.05.2022

Din, Takva Ve Samimiyet


Bu yazımda günümüzde sık sık duyduğumuz takva kelimesinin ne anlama geldiğine değinip, bunu dini hassasiyet boyutunda ele alacak, büyüklerin sözleriyle ve hadislerle destekleyip aynı zamanda örnek teşkil etmesi açısından menkıbelerle açıklayacağım.


Takva dinin emir ve tavsiyelerine uyma, haram ve günahlardan kaçınma hususunda gösterilen titizlik anlamında bir kavramdır. Bu kavramı önemli kılan ve benim de konumu teşkil eden husus, takva kelimesinin Allah korkusundan çok, Allah’a karşı bir hassasiyet duygusu içerisinde olmak ve bu hassasiyet ölçüsünde yaşamak şeklinde bir çerçeve çizmesidir. Dinin emir ve yasaklarına riayet etme noktasında takva sahibi bir bireyin içerisinde bulunduğu duygu cehennem azabından korkmaktan çok, Allah’ın gönlünü kırmaktan ve O’nun gözünden düşme korkusudur. Dolayısıyla  bu şekilde bir duyguyla hal ve hareketlerine dikkat eder.

 

Hz. Ömer bir gün Übey b. Kâ’b‘a takvanın ne olduğunu sordu. Übey de O’na :

“Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” diye sordu . Hz.Ömer:

“Evet, yürüdüm.” karşılığını verince de bu sefer:

“Peki, ne yaptın?” diye sordu.

Hz.Ömer:

“Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim.” cevabını verdi.

Bunun üzerine Übey bin Kâ’b:

“İşte takva budur.” dedi. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 42)

 

Helal belli haram belli sözündeki helallik ve haramlık ölçütü naslar kadar aynı zamanda kişinin kendi vicdanıdır. Ve bu vicdanın sağlığını kişinin takvası , yani samimiyeti belirler. Büyükler, takvanın kulun vicdanını sarıp sarmalayabilmesi için haramlarla birlikte şüpheli şeylerden de kaçınılması gerektiğini öğütlemiştir.


Abdullah b. Ömer (ra) : Kişi, kalbini tırmalayan, kendisini huzursuz eden şeyleri terk etmedikçe takva makamına ulaşamaz.” (Buhârî, Îmân, 1)


İşte salih müminin kalbini tırmalayıp kendisini huzursuz eden şey vicdanıdır.  Nitekim fıkıh da en nihayetinde vicdana dayanır.  


“Müftüler sana fetva verseler de sen yine kalbine danış” (Müsned, IV, 194, 224; Dârimî, Büyû, 3)


Hz. Ömer (r.a.) diyor ki: "Biz harama düşeriz endişesiyle helalin onda dokuzunu terk ederdik."


Helale ve harama riayet etme hususunda Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin babası Sâbit’in başından geçen suya düşen elma hadisesi meşhurdur. Derede yüzen bir elma gören Sâbit, onu alıp bir kez ısırdıktan sonra sahibinden helallik istemek maksadıyla dere boyu gidip elma bahçesinin sahibinden helallik istemiş, lakin bu helalliğin karşılığında adamın bahçesinde uzun süre çalışmıştır. Daha sonra Sâbit’in helale olan bu hassasiyetini çok beğenen bahçe sahibi kör , sağır ve topal kızını Sâbit’e vermiştir. Günahları görmeyen, işitmeyen ve ayağıyla gitmeyen bu kız ile Sâbit’in evliliğinden Ebu Hanife gibi muhteşem bir müctehid doğmuştur.


Bütün bu söylediklerimizin 21. Yüzyıl Müslümanlarına yeterince hitap edememesinin sebebi, Müslümanların uzun yıllardır saplanıp kaldığı korku temelli Allah tasavvurudur. Bu problem aslında başlı başına müstakil bir yazının konusudur ancak yazımı bitirirken kısaca buraya da değinmek istiyorum.


Takvanın, samimiyetin ve helale harama hassasiyetin daha iyi anlaşılıp gerçek hayatta uygulanabilmesi için yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu şekildeki Allah tasavvurunun değişmesi gerekir. Yani zihinlerde cezalandırıcı bir korku unsuru olan Allah profilinden çok , gönüllerde muhabbeti arzulanan , sırf o istedi diye emirleri yerine getirilen ve yine sırf o yasakladı diye haramlarından kaçılan bir Allah profilinin benimsenmesi gerekir. Dolayısıyla korkudan çok sevginin, muhabbetin ve saygının öncelenmesi gerekir.


Yazımı Râbia el-Adevviyye’nin şu sözleriyle bitirmek istiyorum:


“Allah’a ne cehennem korkusu ne de cennet sevgisiyle ibadette bulunurum. Eğer korkudan dolayı amel işlersem kendimi kötü bir ücretli sayarım. Ben O’na aşk ve şevkimden dolayı ibadet ederim”


“İlâhî! Eğer ben sana cehennem korkusuyla ibadet ediyorsam beni cehennem ateşinde yak! Eğer cennet ümidiyle sana kullukta bulunuyorsam beni ondan mahrum et! Eğer sana olan sevgimden dolayı sana ibadet ediyorsam o zaman senin ezelî cemâlinden beni mahrum etme!”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gerek